6 Kasım 2010 Cumartesi

firare

dört yanı sarılmış köyün. amcaoğulları yeğenler abiler kardaşlar silah kuşanmış bu dağların firarını korumaktalar. gündüz rençber, muhtar, öğretmen, memur olan amcaoğulları yeğenler abiler kardaşlar gece en amansız eşkıya kesiliyorlar bu firar için. kanbağı için. namus için. bin yıllık toprağa kök salmış adet için gelenek için töre için. evet kelime bu. töre için.

bir firar; bir kurşunda bir baba ve oğlu vuran firar. değirmende adam kesen firar. bir cevval adam. karısını da vurdu bu adam hiç yere. yok yere. ama artık firar bu adam. ve dört bir yanda allahüekber dağı, top dağı şose yolu her yan iziyle kaplı. atının nal sesleri şaklamakta velibaba düzünde, dellal boğazında, kazıgerik yokuşunda. civar köylerin hepsinde herkesin evinde bir yatağı bir yastığı olan bu firarı bu kırk pare köy bu dört büyük dağ bu büyük pasinler ovası tam yedi sene sakladı göğsüne yatırdı dizinde uyuttu. ama gel gör ki insan, içtiği süt hepimizin içtiği.

bir kadın bir kadın katiline niye varır, niye kocam der niye ağam der bu topraklar bu soruların cevabını unutalı çok oldu. hatta bu soruları kimse sormaz oldu cehaletin hüküm sürmesinden bu yana. unutulmuş soruların bilinmeyen cevapları arasında bu kadın o kadın katiline ağa da dedi bey de dedi. olsundu o bilirdi. çünkü bilmez idi. koynuna katledilen kadının çocuğu emanet edildiğinde çocuk dört, kadın ondört yaşındaydı. ve kara yazgı dedikleri bu mazaretli cehalet firarenin de yazgısı oluyordu. dört yaşındaki kız çocuğuna analık yapmaya o eve geldikten sonra kendisi de üç erkek iki kız verdi sahibine. ahırda bekleyen inekler gibi. gündüz tarlada yokolurken gecede o firarın koynunda hırıltılarla doğurdu, doğurtuldu. sonra firarın firarı başladı, geride bir baba bir oğul ceseti bırakarak. tek kurşunda vurdu firar ve tek adımda yürüdü dağlara. sonrası büyük destan.

dört yanda duyuldu ünü. kimin derdi olsa artık unuttu hükümet konağının yolunu kendini vurdu dağlara firarın yoluna. celalilerden, torlak kemalden, şeyh saitten öğrendiği ne varsa zamana uydurup yafta diye vurdular firarın sırtına. o artık dağ aslanı idi. o artık namussuzun düşmanı idi. o artık korkunun karşısında cesaretin önündeydi. ve kırk pare köy dört büyük dağ büyütüyordu ününü, önce kulaktan kulağa sonra açıktan açığa. işte firarenin babası firarenin adını böyle koymaya başladı..

gün daha doğmamış. firar ara ara gelip gittiği köyüne bu sefer çok heyecanlı gelmişti. karısı evde bekleyeni yolunu gözleyeni bir önceki öldürdüğü karısına hiç benzemeyen az konuşan çok çalışan kadını doğum yapacaktı. üç erkek iki kız evlattan sonra bu sefer bir daha firarın adını yaşatacak belki de kimseye hiç benzemeyecek bir çocuğun bir bebeğin bir insanın daha anası olacaktı. ve gecenin üçünde amcaoğulları yeğenler abiler kardaşlar yine silah kuşanıp jandarmanın yolunu kesmek için düştüler şose yoluna firar ne olursa olsun doğumu görecekti, orada olmalı eli kınalı kızlardan yüzü acının kırışıklığı ile donanmış kadınlardan müjdeyi almalı silahını dağa taşa duyurmalıydı müjdeler olsun diye börtüye böceğe kırk pare köye allahüekber dağına. ezanı da o okumalı idi bebeğin kulağına, çünkü; o da biliyordu artık görüp göreceği üç beş sene idi. onun da gecesi belli değil gündüzü yok..

ama bu topraklar husumetle karıyordu kendini. fesatla büyüyordu çocukları. beyleri eksik olmazdı devlet kapısında dillerinden. bu düzen dahlinde firarın kızı doğmadan bir saat önce jandarma komutanına haber ulaştı bir ihbarcının çatallı yılan dilinden.. jandarma köy yoluna girdiğinde amcaoğulları yeğenler abiler kardaşlar silahlarını göğe doğrulttu. firar müjde beklediği yerden duydu silahların kendisine verdiği yola düş haberini. kalkamadı yerinden. kalkıp yola düşmeliydi oysa. geç olmadan atına binip dağlara vurmalıydı kendini. doğacak çocuğunu görmeden, bir dahaki sefere diyerek kalktı güç bela müjde beklerken ağıt dinleyerek yürüdü ayakları atına bindi ve toz bulutunu ayın şavkına bulayarak köyden uzaklaştı firar...

jandarma bir müddet ancak oyalanabilmişti. jandarma köydeydi ve ilk girdiği ev firarın artık kendi evi olmayan eviydi. jandarma komutanı saygısız adımlarla postallarının çamurunu evin halılarına kilimlerine bulaştırarak eve girdi. doğum yapan kadının çığlıklarını dışarıdan duymuş aldırış etmemiş büyük bir sadistlğin bir insanı sokabileceği en kötü ruh haliyle güldü on dakika önce doğum apmış terlemiş elleri kırmızı yüzü utancından arından yeri delen gözleriyle kadının yüzüne doğru... ve konuştu:

- firar nerde ?

bilmem diyen bakışları yeri çoktan delmiş başını iki yana doğru bilmiyorum manasında salladı kadın, ana. jandarma komutanı konuştuğunun nereye değdiğini bilerek neyi acıttığının neyi yokettiğinin bilincinde tekrar konuştu:

- madem bilmiyorsun bu kucağındaki çocuk nereden geldi ?

artık sadece bakışları değil bütün benliği ve bedeni ile yerin dibine geçti kadın. konuşmaya mecali kalmadı ama bilseler ne diyeceğini tüm dünyanın anneleri ona omuz verir onu konuşturur kendi dillerini kopartır ona söz olsun diye verirlerdi. birşey diyemedi kadın. bu toprakta doğup büyüyen dert çeken ve sonra tanrıdan aldığı güzelliği büyük bir nedamete çevrilen tüm kadınların sessizliği ile sustu. bakışları yerin dibinden koparıp aldığı sıcaklığı bütün vücüduna yayarark kırmızı bir ateş topu gibi oldu narından, arından..

komutan sordu tekrar:

- adı ne bu yavrunun ?

köylü kadınlardan biri omuz verir gibi:

- daha birşey denmedi.

sert bakışlarını istihza ile doldurup omuzundaki apoletlerin verdiği kuvvetle bir isim değil, bir damgayı vurdu yeni doğmuş kızın ruhuna:

-adı firare olsun; babasının kızı olsun..

babasının tüm günahını boynuna aldığı günden evlendiği güne kadar taşıdı bu yükü firare. ve evleneceği zamana ne başlık ne altın ne para hiçbirşey dilemedi. tek istediği ruhunu bu yükten kurtarmaktı. adı her ne olursa olsundu bu olmasındı. onbeşinde onu isteyen ilk kişiye bu şartına evet diyen ilk adama adını sanını bilmediği yüzünü görmediği ilk adama evet dedi firarın yükünü onbeş sene çekerek ruhunu bir erkeğin yükünden kurtarıp bir başka erkeği yükünün altına soktu bilmeyerek. kadın olmanın onursuz olmakla kişiliği yok sayılmakla eşdeğer tutulan bu coğrafyada ne ilkti ne de son.

adının anlamını kendine şiar edinip erkeğin hükümdarlığından firar edemeyen tüm kadınların ruhunun bir özeti gibi yaşamakta hala firare kucağında bir erkeğin üstüne yıktığı binbir yükle..

firare..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder